4 Şubat 2007 Pazar

Amerika'da Irkçılığın Boyutları


1870'lerde kurulan Ku Klux Klan, Amerika'da asıl olarak I. Dünya Savaşı'ndan sonra büyük bir güç kazandı. 1920'lerin ortalarına gelindiğinde üye sayısı üç ile dört milyon arasındaydı.


"Beyaz insanı korumak için mücadele başladığında, düşmanlarımızı katledeceğiz" sloganı ile yola çıkan Klu Klux öğretisinin ideolojik kökeni, diğer tüm ırkçı ideolojilerde olduğu gibi, beyaz ırkın evrim basamağında en üstte yer alan ırk olduğu, diğer ırkların ise aşağı basamaklarda yer aldığı, bu nedenle de her türlü kötü muameleyi hak ettiği görüşüne dayalıdır. Ve bu görüşün sahipleri Amerika'da oldukça fazla sayıdadır. National Alliance, World Church of The Creator, Arian Nation gibi farklı isimler altında örgütlenmiş bu grupların genel olarak Klu Klux Klan şemsiyesi altında olduklarını söylemek yanlış olmaz.


Aşağıda birkaçına yer vereceğimiz bu örgütlenmelerin görüşlerindeki en önemli ortak payda, hedeflerine ulaşmak için şiddete başvurmakta hiçbir sakınca görmemeleri, hatta çoğu zaman şiddet ve saldırganlığı bir zorunluluk olarak algılamalarıdır.


World Church of the Creator (WCOTC) Örgütü


WCOTC, Amerika'da aktif olarak eylemler yürüten ve gün geçtikçe daha da büyüyen ırkçı örgütlerden biridir. Allah'ın varlığını inkar eden, ahiret gününe, cennet ve cehenneme inanmayan bu sapkın örgütün Amerika dışında da pek çok takipçisi bulunmaktadır. Örgütün ideolojisinin temelini beyaz ırkın üstünlüğü düşüncesi oluşturmaktadır. Bu ırkçı fraksiyonun kurucusu olan Ben Klassen, sahip oldukları ideolojiyi organizasyonun resmi internet sitesinde şöyle aktarmaktadır:
Bizim ırk üstünlüğünü savunan inancımızın ana hedefi beyaz ırkın yaşaması, genişlemesi ve gelişmesidir. Dinimiz beyaz ırkın sevgisi üzerine kurulmuştur. Kitabımız "Beyaz Adam'ın İncili"dir. Biz ölümden sonra yaşama inanmayız. Melek, şeytan, Tanrı ve diğer şeyler hakkındaki herşeyi inkar ediyoruz... Altın kuralımız kısaca şöyle özetlenebilir: Beyaz ırk için iyi olan şey en yüksek erdemdir; beyaz ırk için kötü olan şey en büyük günahtır... Tabiat bize yalnızca kendi türümüzün sorumluluğunu almayı söylüyor. Çamura bulaşmış başka hiçbir ırkı kendi türümüz olarak göremeyiz... Siyahlar şüphesiz merdivenin en alt basamağındadırlar, şempanze ve maymunların pek üstünde değildirler. Diğer ırkların ilerlemesine yardımcı olamayız. Kirli ırkların başarılı olması, çoğalması ve gezegendeki sınırlı alanı doldurmaları için yardım etmeyiz.... Tabiat yeryüzündeki bütün türleri, diğer türlerle yaşam mücadelesinde rekabet ederken, onları kendi yeteneklerine göre derecelendirmiştir. 4
Görüldüğü gibi bu sapkın düşünce, takipçileri tarafından din olarak adlandırılmıştır ve örgüt üyeleri bu inanca tamamen bağlanmışlardır. Ancak elbette bu sapkınlığı, bir din olarak adlandırmak mümkün değildir. Sosyal Darwinizm'in bir türevi olarak değerlendirebileceğimiz bu sözde dinde, dikkat edilirse diğer ırklarla yapılacak mücadele, ana öğretiyi oluşturmaktadır. Hatta bu mücadele Rahowa (Racial Holy War – Kutsal Irk Savaşı) adıyla sloganlaştırılmış ve örgütün en önemli değerlerinden biri haline gelmiştir. Ben Klassen bir başka konuşmasında, Rahowa'nın ne anlama geldiğini takipçilerine açıklarken, bir yandan da onları savaşa davet etmekten çekinmemektedir:
RAHOWA! Bu sözcükle tüm beyaz ırkın ana hedefini ve programını belirlemiş oluyoruz. Ve bu şu anlama geliyor: Yahudilere ve dünyanın diğer tüm aşağı ırklarına karşı siyasi, askeri, mali, ahlaki ve dini olarak savaşmayı üzerimize alıyoruz. Daha doğrusu, bunu dini inanışımızın en önemli noktası ve en kutsal unsuru olarak algılıyoruz. Bunu tamamlanması gereken kutsal bir savaş, ırklar arası kutsal bir savaş, olarak görüyoruz. 5
Irklar arasında beklenen tarihi savaş, Klan örgütlerinin en önemli çalışma alanlarından birisidir. Hemen hemen tüm toplantılarda bu konu üzerinde durulur. Konuşmalarda Klan üyeleri savaş için şevklendirilir, yazılarda beklenen bu büyük savaşa göndermeler yapılır. Adeta efsaneleştirilmiş olan bu savaşa dair tasvirler, Klan'ın yayın organlarında oldukça sık yer alır. Örneğin, Kolombiya'da düzenlenen ulusal bir toplantıyı aktaran örgütün yayın organı Knight-Ridder gazetesi, toplantıyı okuyucularına aktarırken şu satırlara yer vermektedir:
Hıristiyan şövalyelerinin lideri, bir Klu Klux Klan'ın özlemi içerisinde... Caddenin biraz ötesinde komşusu ile birlikte Klan üyesi heykeli ile süsledikleri bahçelerini işaret ederek, 'Bir ırk savaşı geliyor. Klan beyaz ırkın tek kurtuluş umududur' diye konuşmacılara sesleniyor. 6
Pek çok ırkçı örgütte olduğu gibi Rahowa'da da güçlü bir evrim inancı vardır. Zaten diğer ırklara karşı bu derece düşmanca bir tutum takınılması ve onlara karşı şiddete başvurmaktan çekinilmemesi de evrim teorisine olan inancın bir neticesidir. Karşısındaki insanı, bir tür hayvan olarak gören bir kişiyi, onu taciz etmekten, ona saldırmaktan ve hatta gerekli gördüğünde onu katletmekten hiçbir şey alıkoyamamaktadır.
Örgütün Ben Klassen'den sonraki lideri Matt Hale'in aşağıdaki konuşması, sözde din olarak kabul ettikleri düşüncenin evrim inancı ile ne kadar iç içe geçtiğini gösteren örneklerden sadece birisidir:
Bizler hayvanlarız. İşte mesele bu. Sadece düşünebildiğimiz ve konuşabildiğimiz, ya da iki ayağımız üzerinde durabildiğimiz için bu fikri kabul etmiyoruz. Bu doğanın kanunlarına bağlı olmadığımız anlamına gelmiyor. Çünkü bağlıyız. 7
Bu sözler, örgütün kendisine has, garip bir din anlayışı olduğunun da bir göstergesidir. Bu dinin elbette, tevazuyu, sevgiyi ve hoşgörüyü savunan Hıristiyanlıkla hiçbir ilgisi yoktur. Zaten örgüt üyeleri ve liderleri de bu durumu açıkça dile getirmekten çekinmezler. Matt Hale de kendisi ile yapılan bir röportajda kendi dinlerinin özünü şöyle aktarmaktadır:
... Düşmanlarını, yumuşakbaşlıları ve aşağı olanları sevmelerini söyleyen Hıristiyanlık gibi bir din yerine, yalnızca kendi insanlarımızı öven bir dine ihtiyacımız var... Bütün insanların eşit yaratıldığı fikrinden uzaklaşmalıyız... İnandığımız şey, beyaz olmayan ırklara bütün yardımları durdurmaktır. Bu yardımlar olmadan beyaz olmayan ırkların kendi sayılarını hızla azaltacağına inanıyoruz. Kendilerini besleyemezler.... Mükemmel bir dünyanın yalnızca beyaz insanlarla, dünyadaki beyaz ırklarla mümkün olacağına inanıyoruz... Beyaz olmayan ırklar gittiği an ve beyaz ırklar birleştiği zaman beyaz insanlarımız için barış ve refah olacak...." 8
Ancak ırk üstünlüğünü savunan, sahip oldukları özelliklerinin kendilerini üstün kılacağına inanan kişilerin göz ardı ettikleri önemli bir gerçek vardır. Bu değerlerin hiçbiri kalıcı değildir. Her insan –inkar etsin ya da etmesin- er ya da geç ölecek ve sahip olduğu herşeyi bu dünyada bırakarak Rabbimizin karşısında hesap verecektir. O gün hiç kimsenin hiç kimseye bir faydası olmayacak, hiç kimsenin ırkı, rengi veya soyu önem taşımayacak, dünyadayken sahip olduğu hiçbir şey kendisine yarar sağlamayacak ve kimse yaptıkları için bir mazaret öne süremeyecektir.



Ulusal İttifak (National Alliance) Örgütü
Amerika'da gençler arasında çok büyük bir güç kazanan faşist örgütlerden biri de Ulusal İttifak (National Alliance)'dır. Örgüt ilk olarak 1970 yılında genç bir fizik profesörü olan Dr. William Pearce tarafından Oregon Üniversitesi'nde "Ulusal Gençlik Birliği" adı altında kurulmuştu. En büyük özelliği kolej ve üniversiteleri hedef almasıydı. Üye yaşı ise 30 ve altıyla sınırlıydı. Ancak daha sonra bu yaş sınırı kaldırıldı ve Ulusal İttifak adı altında yeni bir örgütlenme yapıldı. Bu örgütün asıl ana amaçlarından birisi gençlerin ırkçı düşüncelerle yetiştirilmesine ağırlık vermesidir. Böylece ırk üstünlüğünün bilincinde olan nesiller yetişmesi sağlanacaktı. Ve diğer tüm ırkçı gruplar gibi Ulusal İttifak da tüm şartlar altında beyaz ırkın üstünlüğünü korumayı hedef edinmiş durumda. Dr. Pierce 1997 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda bu hedefi şöyle özetlemekteydi:
Başarmak için, neye mal olursa olsun, kendimizi siyahlardan ve diğer beyaz olmayanlardan tamamen ayırmamız ve onlardan uzak durmamız gerekiyor... Onları avlamalı ve onlardan kurtulmalıyız'. 10
Elbette Ulusal İttifak Örgütü ile diğer faşist örgütlenmeler arasındaki tek benzerlik bu değildir. Evrim teorisine olan inanç diğerlerinde olduğu gibi, Ulusal İttifak'ta da ön plandadır. Örgüt üyeleri, her ne kadar dindar olduklarını idddia etseler de, yaptıkları açıklamalar, inançlarının din ile taban tabana zıt olduğunu göstermektedir. Çoğu zaman kendileri de bu gerçeği ifade etmektedirler:
Kendimizi doğal yasalara göre evrimleşen çevremizdeki üniter dünya ile entegre olarak görüyoruz. Basit olarak ifade edecek olursak: sadece bir gerçek vardır ve o da doğadır: Bizler doğanın bir parçasıyız ve doğanın yasalarına tabiyiz. Bu yasalar içinde bizler kendi kaderimizi belirleyebiliriz... Diğer bir deyişle seçme gücüne sahip olduğumuz herşey için kendi başımıza sorumluyuz: özellikle çevremiz ve ırkımızın kaderi için. Bu görüş semitik görüş ile tezat içinde olabilir. 11
Görüldüğü gibi faşist ve ırkçı örgütlerin zaman zaman konuşmalarında dini öğeler kullanmaları veya kendilerini din ahlakını yaşayan insanlar gibi göstermeleri sadece bir taktikten ibarettir. Çeşitli sosyologlar ve akademisyenler de yaptıkları çalışma ve araştırmalarda bu durumun özellikle altını çizmektedirler. Bu akademisyenlerden birisi Boston'daki Northeastern Üniversitesi'nde şiddet ve sosyal çatışmalar kürsüsünün başkanlığını yapan Jack Lewin'dir. Lewin, örgütün Kitabı Mukaddes'ten alıntılar yapmasının sebebinin saldırganlıklarına dini bir kılıf uydurmaya çalışma çabası olduğunu söylemektedir



ŞİDDET VE TERÖR BAĞIMLISI BİR İDEOLOJİ: NEO-NAZİZM
Irkçı gruplar Amerika’da Klu Klux Klan şemsiyesi altında toplanırken, Avrupa’daki hareket Neo-Nazizm adını almaktadır. Önceleri İngiltere'de dazlak hareketi olarak başlayan Avrupa ırkçılığı, 1990'larda bir Nazi hareketine dönüştü. Kendilerini neo-Naziler olarak adlandıran bu grupların ana özelliği, tıpkı Klu Klux Klan gibi beyaz ırkın üstünlüğünü savunmaları ve yabancılara ve fakir mahallelerde yaşayanlara karşı saldırılar düzenlemeleriydi.
Son 10 yıldır neo-Nazi hareketi giderek güçlenmekte ve etki alanını genişletmektedir. Bu örgütler bugün 6 kıtada ve 33 ülkede aktif durumdadırlar. Üyelerinin sayısı ise 70 bini bulmaktadır. Neo-Naziler her ülkede kendilerine farklı hedefler belirlemişlerdir. Yapılan bir araştırmada belirtildiğine göre, Almanya'da Türkler; Macaristan'da, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti'nde Çingeneler; İngiltere'de Asyalılar; Fransa'da Kuzey Afrikalılar; Brezilya'da Kuzey Doğulular neo-Nazilerin hedefleri arasındadır. Şiddet, kin, nefret, yıldırma, korkutma, tehdit, yakıp yıkma, zarar verme neo-Nazilerin başlıca özellikleri arasındadır.
Resmi Alman istatistiklerine göre 1999 yılında sadece Almanya'da ırkçılık ve yabancı düşmanlığından kaynaklanan 10.037 olay tespit edilmiştir. 2000 yılında açıklanan ırkçılık olayları da on binin üzerindedir. İngiltere'de ise sadece Nisan ile Eylül ayları arasında tespit edilen ırkçılık kaynaklı suçların sayısı 10.982'dir. Bu suçların yarısının korkutma, göz dağı verme ve yıldırma şeklinde olduğu belirtilmiştir. Öldürme, yaralama, ev ve işyerlerine saldırı gibi eylemler ise bu suç listesinin diğer yarısını oluşturmaktadır.
90'larda gelişen neo-Nazi hareketinin fikir babaları arasında Louis Beam ve William Pierce isimli Amerikalı radikal sağ görüşü savunan ideologların ayrı bir yeri vardır. Bu ideologların ortaya koyduğu, 'lidersiz direniş' ve 'beyaz devrim' kavramları bugün tüm neo-Nazi hareketine hakim olmuş durumdadır. Günümüzde çeşitli ülkelerde yaşanan bombalama, kundaklama ve işyerlerini tahrip etme gibi bireysel terör hareketlerinin temelinde de 'lidersiz direniş' kavramı yer almaktadır. Bu kavram doğrultusunda neo-Naziler eylemlerini, ya bireysel olarak gerçekleştirmekte ya da küçük çeteler halinde hareket etmektedirler.
Dr. William Pierce tarafından kaleme alınan Hunter (Avcı) ve The Turner Diaries (Turner Günlükleri) adlı kitaplar neo-Nazi terörizminin ana kaynakları olarak kabul edilmektedir. Fransız Nasyonel Sosyalist Hareketi'nin bu kitapları temel alarak hazırladığı, A Practical Guide to Aryan Revolution (Aryan Devrimi'nin Rehberi) adlı broşürde ise bir neo-Nazinin ihtiyacı olan her türlü bilgi yer almaktadır. Gizli Aksiyon Metodları, Kaçma ve Saklanma, Suikast, Bombalama, Sabotaj, Irk Savaşı, Devrimsel Sürecin Oluşturulması, Aryan Özgürlük Hareketi Askerlerinin Davranışları gibi alt başlıklardan oluşan bu broşür, tam anlamı ile bir teröristin el kitabıdır.
Bu grupların içinde aktif olarak yer almasalar bile, faşizmi savunan ve bu kitaplardan etkilenen pek çok insan vardır. Örneğin The Turner Diaries'de bir yeraltı örgütünün bir devlet karşısında nasıl örgütlendiği ve ne gibi faaliyetlerde bulunduğu anlatılmaktadır. 1998 yılında Teksas'da bir zenciyi kamyonetinin arkasına bağlayıp sürükleyerek öldüren James Byrd isimli kişinin, savunmasında The Turner Diaries'i hayata geçirdiğini söylemesi bu etkinin boyutlarını göstermektedir.
1993 yılında Oklahama'da Timothy McVeigh tarafından gerçekleştirilen bombalama eylemi sonrasında ise dikkatler bu kez neo-Nazi William Pierce'in diğer kitabı Hunter'a çevrildi. Çünkü Pierce, Hunter adlı kitabında tek başına hareket eden bir bombacıyı anlatıyordu. Kitabın kahramanı herhangi bir grubun veya örgütün desteği olmadan, tıpkı Timothy McVeigh gibi, kendi isteği ile bilinçli olarak bir saldırı gerçekleştirmekteydi.

2 yorum:

Canan Özkan dedi ki...

"sevgili beyaz adam,
doğarım, siyahım
büyürüm, siyahım
güneşlenirim, siyahım
üşürüm, siyahım
korkarım, siyahım
hastalanırım siyahım
ve ölürüm, hala siyahım

ve sen beyaz adam,
doğarsın, pembesin
büyürsün, beyazsın
güneşlenirsin, kızarırsın
korkarsın, sararırsın
hastalanırsın, yeşilsin
ve ölürsün, grisin
ve hala utanmadan bana renkli dersin... "

kafayı7 dedi ki...

evt ya ablam benim ya işte bu süper bu yazı;)